TRT Haber ve Spor Yayınları Dairesi Başkanı Nasuhi Güngör ve Serhat Akça, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Amerika temasları kapsamında bulunduğu New York’tan gündemi değerlendirdiler. Nasuhi Güngör; Erdoğan, Gül ve Davutoğlu arasında çatışma bekleyenlere “Siyasi aktörler basit savrulmalar üzerinden, çok basit krizler üzerinden hemen birbirini terk edecek, hemen birbirlerine karşı konuşlanacak, birbirleriyle çatışma noktasına gelecek kadar tecrübesiz değiller artık. O Türkiye gerilerde kaldı.” dedi.
Abdullah Gül’ün adaylığı
Haber Ötesi canlı yayınında 10. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 7 Haziran Milletvekili Genel Seçimi’nde AK Parti’den milletvekili aday adaylığı ile ilgili görüşlerini belirten TRT Haber ve Spor Yayınları Dairesi Başkanı Nasuhi Güngör, “Kader ortaklığını iyi anlamak lazım. 12-13 yıl boyunca berabersiniz. Siz 2002 yılında partinizin genel başkanı olarak seçimlere giremiyorsunuz. Yasak getiriliyor. O dönemin belirli medya grupları, belirli sermaye gruplarının desteğiyle ‘Artık Sayın Erdoğan’ın muhtar bile olamayacak’ diye adeta davul zurna çalıyorlar. Sayın Gül çok sakince başbakanlığı üstleniyor. Daha sonra seçimler geliyor. 2003 yılının hemen başlarında hiçbir sıkıntı yaşamadan başbakanlık devrediliyor. Herhangi bir kriz hatırlıyor musunuz o dönem? 2007 yılında cumhurbaşkanlığı konusunda yine bir takım tartışmalar yaşandı. 367 krizi inşa edildi, devletin sahibini kendisi zannedenler eliyle. Bu krizi de yine birbirlerinin kıymetini bilerek aştılar ve 2007’den 2014’e kadar Sayın Gül hükumetle, Sayın Erdoğan’la son derece uyumlu ve Türkiye’nin önünü açan bir vizyonla cumhurbaşkanlığı yaptı. Tarihin bu anında bunun ayrışmasına, bunun bir çatışma noktasına gitmesine sebep olabilecek bir şeyler yazalım desek tahtanın bir kenarına, ben çok fazla bir şey yazabileceğimizi sanmıyorum. Sayın Gül’ün aktif siyasete dönme ihtimalini zayıf bulanlardanım. Ama Sayın Cumhurbaşkanımız da Sayın Başbakanımız da bugün ifade ettiler, bu dönüş ile ilgili herhangi bir engelin olmadığını hatta davete ihtiyaç olmadığını ifade edecek kadar da sıcak mesajlar verdiler. Bunlar politik olsun diye verilen mesajlar değil.” dedi.
DOLARIN YÜKSELİŞİ
Dolarda ciddi bir yükselişin olduğunu ve 2.64 seviyesini gördüğünü hatırlatan Serhat Akça, dolardaki yükselişin sadece Türkiye’de yaşanan ekonomik gelişmeler nedeniyle yaşandığı değerlendirilmesinde bulunulduğunu ancak dolardaki değerlendirmelerin sadece Türkiye ekseninde değerlendirilmesinin yanlış olduğunu vurguladı. Serhat Akça, “Dünya piyasalarından soyutlayarak böyle bir değerlendirme yapmak ne kadar doğru ki. Bugün Amerikan piyasasında bir hareketlilik görüyoruz. Bugün istihdam verileri açıklandı. Rakamlar pozitif Amerikan ekonomisi için. Amerika’da iyiye doğru giden bu yansıma başka ülkelerde farklı şekilde nihayet buluyor. Türkiye’de bundan etkileniyor.” diye konuştu.
Nasuhi Güngör ise doların yükselişini şu şekilde yorumladı:
“Dünyadaki finans hareketliliğinde, finansın dünyayı etkilemesinde, finansal aktörlerin uluslararası sistemdeki etkileri ve gücü üzerinden baktığımızda gerçekten bunu siyasetin ne kadar belirlediğine onlarca yüzlerce örnek verebiliriz. Pek çok ülkeden, pek çok iktidar ve aktör değişimden bahsederken bu tür aktörlerin etkisini herhalde bir kenarda tutamayız. Şimdi Türkiye ne yapıyor? Üç gündür buradayız. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, Başbakan Yardımcısı, Maliye Bakanı ve kritik aktörleri burada. Dünyadaki önemli finans aktörlerine Türkiye’yi anlatıyorlar. Peki ne yapmaya çalışıyorlar. Yani bu Türkiye’nin tanıtımı, reklamı, lansmanı mı? Bunun asıl boyutu şu: Böyle bir kırılganlık var. Bir kriz var dünyada. Bu kırılganlık bizde hâlâ ekonomik dengeler tam olarak bizim istediğimiz gibi değil. 12-13 yıllık AK Parti dönemi diyoruz. Türkiye’nin çok büyük problemleri vardı. Enflasyon ile ilgili, yatırımla ilgili, finansla ilgili, Türkiye’ye gelen finansın gerçekten yatırımla dönüşüp dönüşmediği ile ilgili, paranın dolaşımı ile ilgili, gelir dağılımı ile ilgili, cari açıkla ilgili, enflasyon ve faiz oranları ile ilgili, Merkez Bankası’nın konumu ile ilgili vesaire. Bunların yerine oturması biraz zaman alacak. Şimdi Merkez Bankası’nın bağımsızlığı var, bir yerde. Bu bağımsızlığın belirli ölçülerde Türkiye’nin ekonomik gidişatını etkilediği düşünen bir siyasi aktör var. Sayın Cumhurbaşkanı çok net ve açık bir biçimde ve hiç tavrını saklamaksızın bunları ifade ediyor. Bu bence çok değerli. Buradan kalkıp ‘Acaba burada farklı bir siyasi model ve ekonomik model mi var, karşısında da başka bir siyasi ve ekonomik model mi var?’ sorusunu soranlar var. İnsan zihni, merak eder sorar ve farklı biçimde bu soruları geliştirebilir. Buna şu anlamda hiç katılmıyorum: Az önce söylediklerimi de bunların arkasına koyarak (Sayın Erdoğan, Sayın Gül, Sayın Davutoğlu üçgeni ve bu üçgen arasındaki kader ortaklığı) söylüyorum. Siyasi aktörler basit savrulmalar üzerinden, çok basit krizler üzerinden hemen birbirini terk edecek, hemen birbirlerine karşı konuşlanacak, birbirleriyle çatışma noktasına gelecek kadar tecrübesiz değiller artık. O Türkiye gerilerde kaldı. O Anayasa kitapçığının fırlatıldığı, herkesin çıkıp böyle rol kestiği Türkiye gerilerde kaldı. Kimse bunu unutmasın. Kimse de bir daha Türkiye’ye bu tür operasyonlar yapamayacak. Kimse Türkiye’ye böyle hamleler yapamayacak. Neden? Aktörlerin birbirini iyi tanımasından, ne yapıp ettiğinin farkında olmasından. Farklı görüşler? Evet var. Belli ki Merkez Bankası’nın bu konudaki görüşü ve duruşu farklı. Belli ki Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu konuda algısı ve görüşü farklı.”
TRT Haber ve Spor Yayınları Dairesi Başkanı Güngör, New York’ta bulunan Başbakan Davutoğlu ve ekibinin ne yapmak istediğini, dünyaya ne anlatmaya çalıştığını da şu şekilde açıkladı:
“Şimdi Türkiye dünyaya diyor ki: Bak benim kendi içimde bir takım sorunlarım var. Ben bunlarla ilgili çok büyük tarihi hamleler yapıyorum ve üstelik bunları tek başıma yapıyorum. Beni Suriye konusunda yalnız bıraktınız. Bölgesel sorunların tırmanmadan önce benim size verdiğim tavsiyeleri dikkate almadınız. Ben size bu belaların gelip sadece bize değil, sadece Suriye’ye değil, sadece Irak’a değil; sizi de vuracağını söyledim ama beni dinlemediniz. Ve şimdi hâlâ kalkıp bunların sonuçları üzerinden beni suçlamaya kalkıyorsunuz. Ben sizin Kürt meselesi diye New York’ta, Washington’da, Berlin’de ya da Paris’te oturduğunuz yerden yönlendirmeye çalıştığınız sorunun sıcak muhatabıyım. Ve ben bunu bir barış projesi olarak sadece Türkiye’nin içinde değil, bölgenin tamamına yansıtmaya, inşa etmeye çalışan çok kritik bir adım atıyorum. Yine yalnız yapıyorum bunu. Siyasi ve ekonomik riskleri ben alıyorum. Böyle bir çözüm süreci inşa ediyorum ve bu şekilde yoluma devam ediyorum. O hâlde siz de karşınızda böyle bir Türkiye olduğunun farkında olun. Finansla gelecekseniz, yatırımla gelecekseniz böyle bir Türkiye tasavvurunu onlara anlatıyor şu anda burada, New York’ta Sayın Başbakan ve ekibi. Bu anlatımların, bu duruşların, herhangi bir başka siyasi görüşün aleyhine olduğunu, Türkiye’deki bir ayrışmanın yansıması olduğunu düşünmek yerine, Türkiye’nin bu konudaki ihtiyaçları üzerinden baktığımız zaman bence başka bir pencere göreceğiz. Türkiye kendisini anlatmak zorunda, dünden beri bunu konuşuyoruz. Türkiye kendi lobi gücünü daha da yukarılara koymak zorunda. Türkiye mesela her yıl Nisan ayı geldiğinde 1915 iddiaları üzerinden krizlere girmemek zorunda.”