Başbakan Vekili Bülent Arınç, NTV’nin canlı yayınında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Konya’da düşen askeri uçakta şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dileyerek konuşmasına başlayan Arınç, ”Acı bir olay, büyük bir üzüntü. Birkaç hafta önce de buna benzer kazalar olmuştu. Henüz onların acısı varken tekrar iki çok değerli kurmay subayın hayatını kaybetmiş olmasından büyük üzüntü duyuyoruz. Türk Silahlı Kuvvetlerinin, milletimizin, annesinin, babasının, eşinin başları sağolsun. Umarız ki tekrarlanmasın, bundan sonra bu tür olaylar yaşamasın” diye konuştu.
Arınç, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ”11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün adaylığı ile ilgili” açıklamalarına ilişkin, Gül ile dava ve yol arkadaşı olduklarını, ailecek görüştüklerini ve birbirlerini çok sevdiklerini belirtti.
”Çok başarılı bir siyasetçi olduğunu bilirim. Başbakanlığımızı yaptı, daha sonra 7 yıl da örnek bir Cumhurbaşkanlığı yaptı. Bence Cumhurbaşkanlığında çok başarılı performans sergiledi” diyen Arınç, Gül’ün görev süresinin 28 Ağustos’ta sona erdiğini, AK Parti’de 27 Ağustos’da genel kongre yapıldığını ve Ahmet Davutoğlu’nun Genel Başkan olduğunu hatırlattı. Arınç, ”Böylelikle Sayın Abdullah Gül’ün partiye gelmesi, daha sonra seçimlerde de milletvekili, Başbakan olması bir ihtimal olmaktan çıktı. Biz siyasette bu tür olayları, bazı şeyleri ümit ederiz, bazı şeyleri arzu ederiz” diye konuştu.
Siyasetin de kendi dinamikleri bulunduğunu, bunlar içerisinde meşru, makul olanları normal karşıladıklarını, Gül’ün de öyle yaklaştığını belirten Arınç, Gül ile zaman zaman görüştüklerini söyledi.
Arınç, şöyle konuştu:
”Şu ana kadar bu adaylık söz konusu değildi. Hatta geçtiğimiz haftalarda ziyaretine gitmiştim. Böyle bir şey düşünmediğini, beklemediğini ifade etmişti. Ancak AK Parti’ye karşı ilgisiz kalamayacağını, bu partiyi birlikte kurduğumuzu, partide verilecek görevler olursa bunu başından reddetmediğini ifade etmişti. Sayın Cumhurbaşkanımızın sözleri bir ümittir, bir ışıktır. Sayın Abdullah Gül, AK Parti’de siyasete dönmek istiyorsa bunu saygıyla karşılayacağını ifade ediyor. Şimdi Başbakanımızın dönüşünü beklemek lazım. Eğer Sayın Başbakanımızla Sayın Cumhurbaşkanımız ve kendileri bu konuda görüşme yaparlar ve siyasete AK Parti’de 7 Haziran’dan sonra belli noktada devam etmek isterlerse biz bundan sevinç duyarız. Bunun Türkiye için çok hayırlı olacağına inanırız.”
”6 bin adaydan birisi gibi karşılanmamalıdır”
Gül’ün sadece AK Parti için değil Türkiye için büyük bir kazanım olduğunu belirten Arınç, ”Ancak bazen konuşulur ‘Usul esastan önemlidir’ diye. Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık yapmış bir insanın partiye gelmesi, aday olması, milletvekili olması, 6 bin adaydan birisi gibi karşılanmamalıdır” dedi.
AK Parti’de siyaset yapmasının gönülden istenmesi halinde Gül’ün bizzat davet edilmesi gerektiğini belirten Arınç, ”Çok güzel bir toplantıyla belki bu adaylığın ilan edilmesidir. Henüz o noktada olmadığımızı düşünüyorum. Cumhurbaşkanımız bu cuma gününün bereketiyle güzel şeyler söylemiş, arkasını beraberce takip edelim” diye konuştu.
Arınç, Gül’ün siyasette, AK Parti’de olması halinde üstleneceği görevi büyük başarıyla yerine getireceğini söyleyerek, ”Ümit ediyorum ki bu acılar yaşadığımız günde, bir sevinç olarak gerçekleşmiş olsun” dedi.
”Benim gönlümden geçen Meclis Başkanlığıdır”
”Sayın Gül’e davet olması halinde partideki dengeler açısından meselenin boyutları ne olabilir” sorusu üzerine Arınç, bu tür şeylerin başka partilerde olması halinde tartışılabileceğini ama AK Parti’de her şeyin fedakarlık, feragat ve uzlaşma üzerine kurulduğunu ifade etti.
”Bizde birimizin ‘evet’ dediğine, öbürümüz ‘hayır’ diyemez. Birimizin ‘hayır’ dediğine, öbürümüz ‘evet’ diyemez. Önemli olan bir konuda fedakar, kardeşlik ve arkadaşlık hukuku içinde anlaşabilmektir” ifadesini kullanan Arınç, 7 Haziran’da AK Parti’nin başarılı olması halinde başbakanlığın Davutoğlu’nun hakkı olacağını dile getirdi.
Arınç, şunları kaydetti:
”Ama bir taraftan Abdullah Gül Bey’e ‘Seni partiye alıyoruz, nasıl bir görev istersin’ dendiğinde, birileri mutlaka takdir edecektir ama, ‘eğer partimde bana ihtiyaç varsa hangi görev verilirse verilsin ben bunu yaparım, yapmalıyım’ diye düşünecektir. Peki bunu söyledi, herhalde Grup Başkanvekili de yapılacak değil. Bir tarafta ihsan dediğimiz nokta var, bir tarafta fazilet dediğimiz nokta var. O alçakgönüllülük gösterecektir, ‘Ben davamın, partimin insanıyım, hizmet etmek istiyorum derse’ diğerleri de bu kadar asalet gösterdi, onun duruşuna, geçmişine, başarılarına uygun bir görev olmalı diye düşünülebilir. Sorduğunuz için söylüyorum, eğer Başbakan olmayacaksa benim gönlümden geçen, büyük şerefle yaptığım, Meclis Başkanlığıdır. Sayın Gül, Meclis Başkanı olursa Meclis de kazanır, siyaset de itibar kazanır, Türkiye de kazanır.”
“Sen neden bunu bu kadar indirmiyorsun, kavgasına gerek yoktu”
Arınç, ”Doların yükselişi ve Türkiye ekonomisine etkisi” ile ilgili bir başka soru üzerine ise Türkiye’nin 2002’den bu yana iç kaynaklı bir ekonomik kriz yaşamadığını, bunun kendilerinin başarısı olduğunu belirtti.
Arınç, AK Parti’yi iktidardan düşürmek isteyenlerin, bunu siyasi yollarla beceremediğinde, ekonomide bir kriz noktasını her zaman arzu ettiklerini belirtti.
“Bizdeki faizler 8 iken enflasyonun da 8 olması, ekonominin kurallarına uygundur. ‘Bu neden bu kadar yüksek, sen neden bunu bu kadar indirmiyorsun’ kavgasına aslında gerek yoktu” ifadelerini kullanan Arınç, ancak petrol fiyatlarında düşüş meydana geldiğini, bunun iyi bir şekilde yansıdığını ve bu sırada da faizde düşüş beklentisi olduğunu dile getirdi. Arınç, Merkez Bankasından 0,25, 0,50’lik değil, 1’lik, hatta 2’lik faiz düşüşleri beklediklerini, bunu ümit ettiklerini belirtti.
Merkez Bankasının hükümete karşı sorumluluğu bulunduğunu, senede 2 kez hesap verdiğini ancak bağımsız bir kuruluş olduğunu vurgulayan Arınç, şu ifadeleri kullandı:
“Para Kurulu’nda aldığı kararları da uygulamaya geçiriyor fakat dikkatli gidiyor. Yani biz ‘Sadece faizi düşür be kardeşim, şu milleti bir rahatlat, çok daha yatırım olsun, bak büyümeliyiz, yeni istihdam olmalı, biz büyümezsek ekonomi küçülür’ deme noktasındayız. O da bize diyor ki ‘Sadece faiz düşürmekle bu iş olmaz, başka parametreler de var, krebilite de var, biz onlara da bakmak zorundayız. Sizi dinliyoruz ama biz bildiğimizi yapıyoruz’ diyorlar. Bu konuda Merkez Bankasına artık bu noktadan sonra herhangi bir şey söylenmemesi gerekir. Neden? Üzerlerine aldıkları görevleri yapıyorlar, sorumlulukları da var. Burada yanlış yaparlarsa da elbette kendi yanlışlarıdır, doğru yaparlarsa da bundan da ekonomi, hükümetimiz ve ülke kazanır. ‘Ama sen yanlış yapıyorsun’ diyerek görevlerine müdahale etmek, yasal sınırların dışında, hatta onları tehdit etmek, hatta onları küçültmeye çalışmak bence doğru değildi. Bu psikolojik bir rahatsızlık meydana getirdi.”
“Nisbi olarak doların yükselmesinde de etkili olmuş olabilir”
Siyasi istikrarla ekonomik istikrarın at başı gittiğini dile getiren Arınç, yatırımcıların, Türkiye’deki siyasi istikrarın geleceği, hukukun üstünlüğü, Merkez Bankasının bağımsızlığı, saygınlığı gibi konulara önem verdiklerini anlattı.
“Parayı oradan al buraya koy, buradan al oraya koy, faizi düşür, faizi indir, sadece salt bunlarla ekonominin yürümesi mümkün değil. Dolayısıyla hukukla, yargıyla, siyasal istikrarla da bu işi at başı götürmemiz lazım” diyen Arınç, “Merkez Bankası Başkanı’nın iki de bir örselenmesi, Merkez Bankası üzerinde kuşkular meydana getirilmesi, Merkez Bankasının kendi faaliyetleri çerçevesine doğrudan müdahale edileceğinin bir şekilde ifade edilmesi, bence nisbi olarak bu doların yükselmesinde de etkili olmuş olabilir” değerlendirmesinde bulundu.
Ancak bunda aslen dış şartların etkili olduğunu kaydeden Arınç, “Yani başat olarak doların bütün dünyada değer kazanmaya başlamasının ama Türkiye’de bunun biraz daha fazla olmasının başka etkenleri de olabileceğini söylemek isterim” diye konuştu.
“Hiçbirimiz, Merkez Bankasına talimat verecek bir noktada değiliz”
Arınç, “Cumhurbaşkanlığı ile Başbakanlık arasında siyasi ayrışma yönünde bir algı oluşabileceğine” ilişkin soru üzerine, “Siyasi ayrışma demem, bir nüans olabilir” ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, başbakan olarak ülkeyi 12 yıl idare ettiğini, bütün başarılarda payı bulunduğunu dile getiren Arınç, şöyle devam etti:
“Şimdi tabii Cumhurbaşkanı oldu, anayasadaki yazılı olan pozisyonunun veya görevlerinin dışında ‘Türkiye’nin her meselesi beni ilgilendirir’ diye düşünüyor. Bunda haksız değil. Ancak her şey beni ilgilendirir derken, belki sadece tavsiyelerini yapmakla kalmalı, yol göstermekle kalmalı. Çünkü ekonomiyi şüphesiz çok iyi biliyordur, siyasi tarihi çok iyi biliyordur ama Merkez Bankasına da kanunla verilmiş görev var. Hiçbirimiz, hangi görevde olursak olalım TMSF’ye talimat verecek, BDDK’ya talimat verecek, Merkez Bankasına talimat verecek bir noktada değiliz.
Bakın sadece bir sözü hatırlatayım, ‘Onlar bağımsızsa ben de bağımsızım’ demişti. Yanımdaki arkadaş hemen ifade etti, ‘O zaman siz faizleri düşürün.’ Bunu yapamayacağımıza göre. Merkez Bankasına bu sözü söylediğiniz zaman ben çok iyi anlıyorum, ben Türkiye’de siyaset yapıyorum, Sayın Cumhurbaşkanı’nı da çok iyi tanıyorum. Böyle üzüntülü veya ülkenin geleceği açısından, yatırımcıların şunu isterken bununla karşılaşmasından muzdarip olduğunu biliyorum ama hem içerideki diğer çevreler hem dışarıdaki diğer çevreler, bu sözü farklı olarak anlayabilir.”
“Biz Merkez Bankasına bu kadar yüklenince Avrupa’nın Batı mantalitesi, ‘Bunlar Merkez Bankasının başını yiyecekler herhalde’ diyor. Bağımsızlığı elden gidecek herhalde’ diyor. ‘Adama zorla bir şey yaptırmak istiyorlar’ diyor, bundan endişe ediyor” değerlendirmesinde bulunan Arınç, bu endişenin karşısında psikolojik olarak kendilerinin amaçlamadığı neticelerin meydana gelebileceğini söyledi.
Başbakan Vekili Arınç, şunları kaydetti:
“Dolayısıyla Merkez Bankası Başkanı görevini yapan bir insandır, ondan önceki Başkan Sayın Durmuş Yılmaz, hemşehrim, okul arkadaşım olduğu için de biliyorum, nadide yetişmiş bir insandır. Bu insanlara tavsiye edilebilir, Başbakanımız kim bilir kaç defa çağırmıştır, konuşmuştur, ama onun ötesine çıkmamıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız da emreder, çağırır, ‘Bak şunlar şunlar şunlara dikkat edin’ der. Yani ‘Faizler düşerse enflasyon düşer’ fikrini kabul edenler olduğu kadar kabul etmeyenler de vardır. ‘Başka parametreler de önemlidir. Bunlar da ölçü olarak dikkate alınmalıdır’ diyebilirler. Ama bunun bir görevlisi var.”
Arınç, CHP’nin kapatılacağı iddialarına ilişkin, “CHP, MHP gibi iki partiyle ilgili bir dava açılması mümkün değil. Böyle bir şey yapılırsa bunun çılgınlık olduğunu, Türkiye demokrasine kesinlikle aykırı olduğunu ve bunu gidermek için yasal olarak ne alınması gerekiyorsa yapacağımızı, ben buradan taahhüt ediyorum. Böyle bir şeye hiçbir zaman razı olmayız” dedi.
Arınç, CHP’nin kapatılacağı iddialarına ilişkin bir soru üzerine, “Bu çok yanlış bir şey. Bunun haber kaynağı Twitter’da herkesin artık ismini bildiği bir şahıs. O şahsın söylediklerini doğru kabul ederek yorum yapmak bence yanlış olur” ifadelerini kullandı.
İddiaların, deli saçması olduğunu dile getiren Arınç, iddianın seçimler öncesi CHP ve MHP’nin siyasi argüman olarak kullanması ve mağduriyet psikolojiyle siyaset üretilmesi için ortaya atılmış olabileceğini dile getirdi.
Arınç, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin iddiaları “deli saçması” şeklinde nitelendirerek, konuyu kapattığını ancak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Tabii, bir de kitap yazılıyor” diyerek, adeta bir istihbaratçı kimliğiyle konuştuğunu söyledi.
“Bunların hiç birisinin ciddi olmadığını” dile getiren Arınç, Ülkü Adatepe’nin mirasçılarının İş Bankası’ndan daha çok pay alabilmek için yargıya başvurduklarını hatırlattı. Arınç, “Bunu yargı yoluyla giderebilirler. Bu parti kapatmayla hiç ilgisi olmayan bir şeydir. Ben ciddi bulmuyorum ama 7 Haziran’a giderken siyaseti şöyle kaynatabilmek, yeni bazı siyasi oyunlar, hileler, entrikalar, bunların konuşulmasını temin etmek için yapılmıştır. Bu işin bir tarafı. Biz kendi partileri kapatılan insanlar olarak, her zaman parti kapatmaya karşı çıktık” diye konuştu.
Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Şu anda da çok istisnai olarak bir dava açılabilir ama kabulü için de çok yüksek bir nisap vardır. Dolayısıyla, CHP, MHP gibi bir partiye, diğerlerini saymıyorum, çünkü belli ölçülerde suçlandıklarını herkes biliyor ama iki partiyle ilgili bir dava açılması mümkün değil. Böyle bir şey yapılırsa bunun çılgınlık olduğunu, Türkiye demokrasine kesinlikle aykırı olduğunu ve bunu gidermek için yasal olarak ne alınması gerekiyorsa yapacağımızı, ben buradan taahhüt ediyorum. Böyle bir şeye hiçbir zaman razı olmayız.”
“Süreci adım adım takip etmek mecburiyetindeyiz”
Çözüm sürecine ilişkin soruya karşılık da Arınç, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, ”Çözüm sürecinin önündeki en büyük engel Arınç’tır” sözlerinin kendisini üzdüğünü dile getirdi. Süreçte gelinen noktanın önemli olduğunu ve bundan sonra da aynı niyetle sürdürülmesi gerektiğini belirten Arınç, “Süreci adım adım takip etmek mecburiyetindeyiz. Ancak bu, herşey de değildir” ifadelerini kullandı.
Arınç, sürece ilişkin açıklanan 10 maddenin aynısının 2013’ün nevruzunda okunduğunu, Abdullah Öcalan’ın mesajında, “Silahları bırakacaksınız, bundan sonra siyaset konuşacak, dışarıya çıkacaksınız” denildiğini hatırlattı. O sözlerin de tutulmadığını ifade eden Arınç, bu durumdan örgütün, silahlı gücün ve onlara hükmedenlerin sorumlu olduğunu belirtti. Arınç, bu iki yılda da şiddet olaylarının yaşandığını anımsatarak, “Buna razı değiliz. Çözüm süreci silahlı insanla yapılmaz” dedi.
Şiddet olaylarının yaşanması üzerine Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, “Kamu düzeni sağlanmadıkça, örgüt, silahlı güçler kesinlikle bu eylemlerinden vazgeçmedikçe öbür konuyu konuşmayız” dediğini hatırlatan Arınç, Demirtaş’ın bu dönemde sokağa çıkma çağrısı yaptığını ve ilk defa kendisini o zaman eleştirdiğini anımsattı.
Demirtaş’ın grup toplantısında, “Biz bu Hükümete güvenmiyoruz” dediğini hatırlatan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yani sen partnerine, bu işi beraber götürdüğün hükümete, bu güce güvenmiyorsun öyle mi? Güvenmediğin için de Çözüm Sürecini baltalamaya çalışıyorsun. O zaman her şey çok açık ortaya çıkıyor. Sen bana güvenmeye mecbursun, güvenmediğin insanla nasıl iş göreceksin. Bak ben bu halimle sana diyorum ki; ‘Ey HDP ben sana güvenmek mecburiyetindeyim.’ İçim ne söylerse söylesin ben bir iş başarmak zorundayım. Ben HDP’yi yok sayamam HDP’yi ikircikli oynayan birisi olarak göremem. Çünkü başından itibaren bu işi beraber götürüyoruz.”
Arınç, HDP’nin İmralı heyetine veya oraya gidenlerle, sürecin iyi çalıştığına inandıklarını belirtti.
“Burada barış çubuğunu tüttürüyorum”
Heyettekilerin de çözümün bu makul şartlar içerisinde olacağını söylediklerini dile getiren Arınç, şunları kaydetti:
“Şu anda müsterihim. Yani bu süreç Sayın Demirtaş’ın şahsıyla yürümediğine göre, HDP ile ve HDP’nin dinamikleriyle yürüdüğüne göre, süreç başarıya ulaşacaktır diye şu an kanaatim var. Biz de Demirtaş ile bu atışmamızı burada sonlandırmış olalım. Yani bir şahsın isimini her gün konuşarak, onu eleştirecek, onu hedef alacak bir insan değilim. Kaldı ki onun buna bir ihtiyacı var ama ben ona bu imkanı da sağlamayacağım. Yani daha çok konuşulan, tartışılan bir politikacı olmak aynı zamanda reklamını iyi yapmak da demektir. Kimseye, reklam fırsatı vermeyeceğim. Burada barış çubuğunu tüttürüyorum. Bundan sonra mecbur kalmadıkça hiçbir zaman Demirtaş’ın şahsı ile ilgili söz söylememeye çalışacağım.”
Çözüm Sürecine ilişkin 10 maddenin açıklanmasından sonra hükümetten bir üyenin bunu teyit eden sözler söylemesinin, bu paradigma üzerinden gidilebileceği anlamına geldiğini belirten Arınç, bu maddelerin her şeyiyle kabul edilmediğini, bazı maddelerin anayasa değişikliği gerektirdiğini söyledi.
Arınç, “Demek ki seçim sonrası bu iş olacak ama buna başlayacağız. Esasen aramızda var olan bu ilişki, bir taraftan geçen sene Temmuz ayında bir kanun çıkardık, bir taraftan bu 10 maddedeki paradigmayı birbiriyle bağdaştırdığımız zaman bundan sonra atılacak adımlara daha da güçlü olacak” şeklinde konuştu.
Arınç, “PKK’nın bahar aylarında silah bırakacağı” açıklamalarının hatırlatılması üzerine, “Bahar ayları onun içerisinde var. PKK’nın kongresini bahar aylarında toplaması ve ondan sonra silah bırakmayı karar altına alması. Birileri için çok zor bu ama Öcalan’ın talimatı budur, bunun yerine getirilmesi gerekir, onlar açısından. Yani kendi iradelerini, onun iradesine bağlamış insanların eğer bu niyetleri doğruysa, buna uymaları gerekir” dedi.
Bunun kendi sorunları olmadığını ve PKK’nın buna uyacağını ifade eden Arınç, şöyle konuştu:
“Şimdi Mart’tayız, gönül isterdi ki bu toplantı nevruzdan önce yapılabilsin, nevruzdaki sevinç ve coşkuyla bu da ilan ediliversin. Olur mu bilmiyorum, belki olur. Bu dinamikler isterlerse böyle bir toplantıyı nevruzdan önce de yapabilirler, şu an itibariyle neredeyse 20 günümüz var. Fakat bunun dışında, Nisan’da da Mayıs’ta da olabilir, belki seçim öncesini planlamış olabilirler. Ancak, ne kadar gecikirse, araya o kadar fitne, fesat girer. Allah korusun, çözüm sürecini istemeyenler o kadar çok ki içeride ve dışarıda, kötü bir olay yaşansa şu anda bölgenin herhangi bir yerinde bu 10 tane madde nereye gider Allah bilir. O yüzden bir an önce o ilanı yapmaları lazım ki Hükümet de ne yapacaksa, ben ne yapacağını çok iyi biliyorum bizim açımızdan hiçbir sorun yok, adımların en güçlüsünü atacağız ama onların da bu talimata uygun ‘silah bıraktık’ demesi lazım. Bunu diyeceklerini tahmin ediyorum.”
Bu maddelerin “şifreleri içerisinde” yasa dışı kabul edilen kuruluşların sonra sivil topluma dönüşeceğine dair haberler çıktığının hatırlatılması üzerine ise Arınç, bunların yoruma müsait olduğunu, açık ve net olmadığını söyledi.
Bülent Arınç, maddelerde bu tür endişeleri karşılayacak durumlar bulunmadığına dikkati çekti.
İç Güvenlik Paketi
İç Güvenlik Paketi görüşmelerinin hatırlatılarak, “Maddelerin yeniden ele alınması ne kadar olası?” sorusu üzerine Arınç, HDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan’ın bu yönde bir açıklama yaptığını, ancak daha sonra tekzip ettiğini anımsattı.
Maddelerin yeniden ele alınmasının da yöntemlerden biri olduğunu değerlendiren Arınç, “Bunlar şu anda düşünülmüyor. Yani hükümet kanadı olarak söylemeliyim, bizim çıkarmak istediğimiz İç Güvenlik Paketi’nde biz demokrasi dışı, özgürlüklere doğrudan karışan bir sistem görmüyoruz” açıklamasında bulundu.
Pakette, emniyetle, jandarmayla ve bazı ceza kanunlarında AB normlarında uygun olarak yapmak istedikleri değişiklikler olduğunun altını çizen Arınç, görüşmelerin çok zor gittiğini, hatta kavgalar, hakaretler yaşandığını anımsattı.
Paketin daha iki bölümünün kabul edildiğini hatırlatan Arınç, “Seçime kadar çıkarmamız gereken daha başka yasalar da var. O yasalara bu ara öncelik verilir de bu biraz arka planda mı kalır. Yoksa bazı maddelerde tekriri müzakere yoluna mı gidilir, inanın şu anda şunu söyleyecek durumda değilim. Bir gelişme olursa önümüzdeki haftadan itibaren görülebilir, yani tekriri müzakerenin hepsi yapılacak diye bir genelleme içinde olmasınlar ama görüşülebilir bir faktör olarak söyleyebilirim. Belki de bazı maddelerde, makul, mantıklı düşünülen noktalarda, bir değişiklik ihtiyacı doğmuşsa bu da giderilebilir” diye konuştu.
Emniyet birimlerine verilecek hakların istismar edilebileceği yönündeki eleştirilerin hatırlatılması üzerine ise Arınç, “Haklar verilir ama bu haklar ‘istismar edilecek’ diye haklar geri alınmaz. İstismar edenler, ayrıca bir cezaya muhatap olurlar, bu dünyanın her yerinde böyledir” diye konuştu.
Fidan’ın aday adaylığı
Eski MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın milletvekili aday adaylığı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konudaki yorumlarının sorulması üzerine ise Arınç, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın duygusal yönünün çok güçlü olduğunu dile getirdi.
Gazetecilerin de Erdoğan’ın bu yönünü çok iyi bildiği için kendisine sürekli olarak ya Merkez Bankasını ya da Hakan Fidan’ı soracaklarını belirten Arınç, “O da eksik olmasın yine bildiklerini söyleyecektir. Şimdi duygusal planda olaya bakmamak lazım” ifadesini kullandı.
Fidan’ın adaylığını açıkladığı sırada bir televizyonda yayında olduğunu ve durumu arkadaşlarının kendisine ilettiğini açıklayan Arınç, şunları kaydetti:
“Ben şahsen kendi tepkimi ortaya koydum. Orada ne söylediğimi herkes çok iyi biliyor. Bir; yaptığın iş çok önemli bir iş. Biz sana çok önemli yetkiler verdik. Sen çok önemli işler yaptığın için sana koruma zırhı da getirdik. O zaman senin bu işine devam etmen lazım. Neden? Şimdi milletvekili olmak, bu görevlerden çok daha üstün değil. Sen şu anda 100 milletvekilinin yapacağı işi yapıyorsun. Sadece milletvekili bazında baktığımız zaman. 550 milletvekili var, ‘diyelim ki AK Parti’nin 350 – 400 milletvekili olacak, sen onlardan birisi olacaksan hiç milletvekili olma, bu israftır’ dedim. Dilimde durmuyor. Neden? Çünkü MİT çok önemli bir kurum. Yeniden organizasyon yaptınız, iç ve dış operasyonlar var, Türkiye’nin iç ve dış güvenliği en hat safhada bugün tartışılıyor, bırakma. Neden bırakıyorsun? Sonra ikinci bir şey daha ekledim, ‘eğer bakan olmayı düşünüyorsan bir MİT Müsteşarı’ndan da her türlü bakanlık olmaz.’ Mesela sen bir Dışişleri Bakanı olacak olsan ben karşı tarafın, Almanya’nın Dışişleri Bakanı olsam, ‘ya bu adam her şeyi bilir kardeşim, ben bununla nasıl konuşacağım’ diye düşünebilir. Belki yanlış söylüyorum ama şahsıyla ilgili hiçbir sıkıntı, hiçbir şikayetin olmaması lazım, çok iyi yetişmiş, çok başarılı, çok güzel bir insan. Cumhurbaşkanımız istişare ettiğinde ‘ona ben ayrılmak istiyorum’ dediğini anlıyoruz, Cumhurbaşkanımız ‘ayrılma’ demişler, Başbakanımızla görüştüğünde ‘ayrılabilirsin, aday da olabilirsin’ demiş.”
MİT Müsteşarlığının doğrudan Başbakan’a bağlı olduğunu ve Başbakanın sözlerinin Fidan için birinci planda dikkate alınması gereken bir husus olduğunu vurgulayan Arınç, “Başbakanımızın rızası varsa, uygun görüşü varsa, Hakan Fidan da adaylığını koymakta özgürdür, iyi bir iş yaptığını söyleyebiliriz. Fakat Sayın Cumhurbaşkanımız benim düşündüğüm gibi ‘sen burada daha başarılıydın, bu kadar önemli işi niye bırakıp gidiyorsun’ diye söylemiştir” dedi.
Arınç, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hakan Fidan’ı çok sevdiğini ve o noktaya da kendisinin getirdiğini aktardı.
AA