TRT Haber ve Spor Yayınları Dairesi Başkanı Nasuhi Güngör ile Serhat Akça, Haber Ötesi Özel’de son olarak Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-mun ile görüşen Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun New York temaslarını canlı yayında değerlendirdi.
Davutoğlu-Ban görüşmesi ile ilgili görüşlerini aktaran Nasuhi Güngör, 1915 Olaylarının yüzüncü yıl dönümü olduğunu ve Ermeni lobisinin geçmişte tüm dünyada faaliyet sürdürerek Türkiye’nin arzu etmediği yönde kararlar çıkmasına sebep olduğunu hatırlatarak, “Türkiye’nin yeniden kendisini anlatacağı bir lobi gücü üzerinde her gün yeniden ve daha fazla çalışması gerekiyor.” dedi.
New York’taki Birleşmiş Milletler binasından yayınlanan Haber Ötesi Özel’de Nasuhi Güngör, çözüm sürecinin sadece Türkiye’de tartışılan, sadece Türkiye’nin kendi içinde bir mesele gibi algılamak yerine, bu sorun çözüldüğü takdirde Türkiye’nin bölgesel rolünü, dünyadan kendisine yüklenen anlamın daha farklılık kazanacağını hatırlatmak gerektiğini söyledi.
“DÜNYA BEŞ’TEN BÜYÜKTÜR”
Birleşmiş Milletler’in üzerine düşen görevini yerine getirip getirmediğini sorgulayan ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Dünya 5’ten büyüktür” ifadelerini hatırlatan Serhat Akça’nın sözlerine Nasuhi Güngör şu şekilde destek verdi:
“Sayın Cumhurbaşkanı’nın başbakanı sıfatıyla son beş yılda yaptığı birkaç önemli konuşması var. Özellikle İstanbul’da, New York’ta Birleşmiş Milletler’de ve farklı zeminlerde… Bu konuşmalarda Sayın Erdoğan bir konunun altını çizdi ve dedi ki: Dünyada bir takım uluslararası örgütlenmeler var. Birleşmiş Milletler var, Dünya Bankası var, IMF var. Birçok yapı var. Bunların karar mekanizmaları bugünün sorunlarını çözmeye uygun değil. Dünün sorunlarına uygun karar mekanizmaları vardı da dün doğru kararlar mı alıyordu, o başka bir şey. Ama bugünün sorunlarına artık cevap veremez durumda. Bu karar mekanizmasında beş ülke var. Bu beş ülke içinde de kararları doğrudan etkileyen iki ülke var. Bir tanesi diğerinin, diğeri de ötekinin çok kritik kararlar almasına engel oluyor. Aslında bu, beşli mekanizmanın işlemediğini gösteriyor. Bu bakımdan aslında Sayın Erdoğan’ın söylediği “Dünya beşten büyüktür” mesajını doğru anlamak lazım. Bu beşli mekanizmanın artık iflas ettiğini, dünyadaki bir takım sorunlara gerçekten barış arıyorsak yeni mekanizmaların oluşturulması gerektiğini söylüyor. Şimdi bunun siyasi boyutları var. Sorunlar çözülmüyor. Ben doğdum Filistin meselesi konuşuluyordu, benden önce de konuşuluyordu, muhtemelen benim çocuklarım, torunlarım da konuşacak bu gidişle. Başka bir çok örnek verebiliriz ama “sürekli İsrail lehinde kararlar olsun” veya “İsrail aleyhinde kararlar alınmasın” kaygısıyla çalışan bir mekanizmayla Filistin meselesini çözemiyorsunuz. Başka ekonomik boyutları var. Gücünü kudretini toparlamış ve artık “dünyada ben de varım” diyen ülkeler var şimdi. Türkiye’nin G20 başkanlığını neden kimse doğru düzgün algılamıyor? Şimdi Suriye’yi konuşuyorsunuz, dünya nerede? Koalisyon güçleri diyoruz, nerede onlar? Hele şunu bir halledelim dediğiniz sorunlar Türkiye’nin şeffaf tezlerine destek vermediğiniz için ortaya çıktı. Sayın Davutoğlu, Dışişleri Bakanlığı hatta danışmanlığı döneminde bile Irak krizinin temsil noktasında çözülmediği takdirde sadece Irak içinde değil, bölgede çok ağır sonuçları olabileceğini dünyaya defalarca söyledi. Dedi ki: Sunni Araplar, bu sistemin ana parçalarından bir tanesidir. Bunları dışlamayalım. Bunlar siyaset sistemi dışına itilmesinler. Başka sonuçlar doğurabilir… İşte burada DAİŞ diye bir sorun var. Suriye ile ilgili şu iktidar olsun, bu iktidar olsun demiyoruz. Suriyeyi ılımlı, bölgeye ve dünyaya açık bir rejim yönetsin. Gitsin dediğimiz rejime dünya ses çıkarmazken en çok ses çıkaran ülke yine Türkiye idi. Türkiye burada Suriye’ye, Irak’a, bölgenin diğer güçlerine ya derdini anlatamadı ya da onları harekete geçirmeyi başaramadı. Bu anlamda Türkiye kendi başının çaresine bakıyormuş gibi bir görüntü var ortada. Sayın Davutoğlu ve ekibi burada, Sayın Cumhurbaşkanımız ve Türkiye’yi yöneten siyasi aktörler bunun böyle olamayacağını, bunun artık ancak birlikte çözüme kavuşacağını anlatmak için çırpınıyorlar.”
BAN Kİ-MUN’UN DURUMU
Canlı yayının yapıldığı Birleşmiş Milletler binasında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-mun’a yönelik eleştiriler Nasuhi Güngör ile Serhat Akça arasında espri konusu olurken Güngör, Ban Ki-mun’un durduğu noktaya ilişkin şunları söyledi:
“Burada zaten mekanizmalarda bir sorun var. Ban Ki-mun o mekanizmanın bir temsilcisi. Biraz daha güçlü olabilir mi? Kesinlikle daha güçlü olabilir. Dünyanın kendi gündemine aldığı bir takım konular var. Birleşmiş Milletler binasında geziyoruz işte, bakıyorsunuz yaşıyor bazı krizler. Dünyada katliamlar yaşanmasın ama gözümüzün önünde Gazze’de yaşananlar da yaşanmasın. Gözümüzün önünde Mısır’da insanlar sadece ve sadece bir parti liderini desteklediği için idam sehpasına gitmesin. Bunlara baktığınızda Birleşmiş Milletleri Genel Sekreteri söz gelimi Mısır ile ilgili, Gazze ile ilgili, oralarda yaşanan insanlık dramı ile ilgili söylediklerini bir yıl boyunca üst üste koyalım, hiçbir şey çıkmayacaktır ortaya. Az önce anlattığım o beşli yapının birbirini kilitlemeye dönük mekanizmanın zaten yapabileceği bir şey yok. Bir de buna önderlik eden kişinin zayıf kalıp “Gazze ile ilgili biraz fazla söz söylersem ayaklarım kayabilir, başıma başka şeyler gelebilir” gibi kaygılarla böyle bir liderliği taşımak, üstlenmek mümkün değil. Türkiye’nin yalnız bırakıldığı Suriye, Irak, Mısır, Gazze gibi konular, liderliğinin ne yazık ki yetersiz olduğunu ifade etmek için yeterlidir.”
DAVUTOĞLU-BAN GÖRÜŞMESİ
Nasuhi Güngör, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun New York temasları kapsamında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-mun ile görüşmesini ise şöyle değerlendirdi:
“Uluslararası kamuoyunda Türkiye’nin zor durumda kalması için üretilen Gezi operasyonu, 17-25 Aralık darbe girişimi gibi birçok girişimi Türkiye püskürttü. Siyasi irade çok kararlı durdu burada ama bu iki operasyonun Türkiye’nin dışarıdaki imajı ile ilgili sıkıntılar ortaya çıkardığı da malum. Bunu aşmak gerekiyor. Çünkü Türkiye hiç de hak etmediği eleştirilerin muhatabı oldu. Şimdi yarın mesela Sayın Başbakan kadınlarla ilgili Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle bir konuşma yapacak. Türkiye son haftalarda çok acayip olaylar yaşadı. Özgecan cinayeti gibi benzeri cinayetler dünyanın her yerinde yaşanıyor. Bu dünyanın ortak problemi ve bu yüzden Birleşmiş Milletler zemininde konuşuluyor. Bu tür olaylar sadece Türkiye’de yaşanıyormuş gibi hareket etmek mesela bu da kamu algısı problemi. Diğer konularda da böyle. Mesela Türkiye’deki demokratik uygulamalar, demokratik çıta ile ilgili konuşurken en küçük bir konuda kıyamet koparıp, sanki tüm dünyada bu işler mükemmel işliyor ama Türkiye’de bu işler tıkanmış gibi söyleme de sahibiz. Bunu bir kere aşmak gerekiyor, bu kendi içimizdeki problem. Kendi dışımızda kamu diplomasisinin o çok geniş çerçevede Türkiye’nin lobi gücü diyebileceğimiz o alanda daha çok adım atmamız gerekiyor. Nisan 2015 (Ermeni iddiaları). Türkiye’nin de bu konuda açık, dünyaya bir anlamda da entelektüel olarak da meydan okuyan çağrıları var. Diyor ki: “Tarihçiler, arşivler açılsın; buyrun gelin, konuşun, tartışın, araştırın.” Ama bu çağrılar öyle kolay karşılık bulmuyor. Çünkü bu konuda 2015’te yüzüncü yıl dönümü olan 1915 olayları ile ilgili bu lobi dünyanın her yerinde çalışmış durumda. Sözde Ermeni Soykırım ile dünyada kararlar alınmasını sağladı bu lobi (Ermeni lobisi). Geçmişi de dikkate alarak, bu negatif birikimleri de dikkate alarak Türkiye’nin yeniden kendisini anlatacağı bir lobi gücü üzerinde her gün yeniden ve daha fazla çalışması gerekiyor.”